‘aşk bir kaçıştır , insanın sığındığı bir sığınak ; yüreği yaralı olanların , çaresizlerin kurduğu bir hayaldir.’
yalnızlığı sempatik görme ve gösterme etkinliklerimde, tanıştım ‘aşk gibi aydınlık , ölüm gibi karanlık’ kitabıyla…
sevgili ecel’imin aşkımızı aydınlık gördüğü tek yer bu kitabın kapağı olsa gerek …
ne kadar tahammülsüz de olsa bu aşkın bıraktığı kronik hüzün , sanırım bu kitabı okumama vesile olduğu için bile yaşanmaya değermiş diyebilirim.
hani bazı kitaplar , filmler şarkılar başka dokunur kalbimize , öyle bir şey hissettirir ki bir zaman sonra o hissettirdiğini hissetmek için tekrar ziyaret ederiz , işte bu kitapta tekrar tekrar ziyaret edilesi…
belki de o dönemki ruh halimden olsa gerek kitabı okurken ebruli şişman kalemimle , bolca altını çizdiğim not ettiğim satırlar oldu…
kitabı okurken bir uçan halı emrinize amade oluyor… gözünüzde canlanmasını beklemeden o halıya binip anlatılan her yeri bizzat , pusulasız , tarifsiz bulup yaşıyorsunuz… öyle ki benim satır aralarından çıkıp , dağlardaki keskin soğuk havayı ciğerlerime can simidi yaptığımda oldu , bodrumda esen meltemle ecelim’in evinin perdesini havalandıran rüzgar olduğumda…
yazarımız mehmed uzun… kürt edebiyatının bildiğim en iyi yazarı… öykümüz ise baz ve kevok…
yani şahin ve güvercinin aşkın tanımına fazlasıyla uyan kederli hikayesi… kitap bitiminde , rakı şalgam ikilisinin tahta bir masa eşliğinde , deniz gören ama kalabalık görmeyen kuytu bir yerde ruhunu demlemesini istiyorsun… ve illaki kitabı okuyan başka bir insan arıyorsun yanında…
yüreğin irtifa kaybederken elinden tutsun diye…
aklına gelen yarım kalan aşkı düşünürken ‘renas’ olup rehberlik etsin diye…
dostluk , çaresizlik , şefkat , yurtsuzluk , tesadüfler , ırkçılık , korku , aşk ve ölüme yolculuk…hepsi iç içe…
vakit kaybetmeden okuyun derim…
aşkla ve gülüşünüzle kalın…
‘BULUT’